Kahvenin uluslararası pazarda petrol kadar önemli olduğu yaygın bir görüş. 50'li yılların başında, dünyada tüketilen kahvenin beşte dördü Latin Amerika'dan geliyordu. Daha düşük kalitede, ama daha ucuz olan Afrika kahvesinin rekabeti bu üstünlüğe bir son verdi. Buna karşın, bugün kıtaya giren dövizin altıda biri kahveden sağlanıyor. Brezilya dünyanın en önemli kahve üreticisidir ve ihracat gelirlerinin yarıya yakın kısmını kahveden elde eder. El Salvador, Guatemala, Kosta Rika ve Haiti de büyük ölçüde kahveye bağımlıdırlar. Kolombiya'nın da ihracatının üçte ikisini kahve oluşturur. (....)
1889'da iki centavo olan kahve fiyatı altı yıl sonra dokuz, üç yıl sonra dört centavo oldu. Beş yıl sonra da tekrar iki centavoya düştü. Çok tipik bir dönemdi bu. Kahve fiyatlarının grafikleri, bütün tropikal bitkilerinki gibi inişli çıkışlıdır. Ancak kahvenin değişim değeri, makineler ve endüstri ürünleriyle kıyaslandığında ortaya çıkan eğri, sürekli ve hızlı bir düşüş gösterir. Kolombiya Başkanı Carlos Lleras Restrepo, bir cipin 1950'de 17 çuval kahve karşılığında alınırken, 1967'de 57 çuval kahve ettiğinden yakınıyordu. Aynı dönemde Sao Paulo Tarım Bakanı Herbert Levi daha acıklı hesaplar yapıyordu. Brezilya 1967'de bir traktörü 350 çuval kahve karşılığında alabiliyordu. Oysa on dört yıl önce, aynı traktörün fiyatı 70 çuval kahve değerindeydi. Başkan Getulio Vargas 1954'te kalbine bir kurşun sıkarak intihar ettiğinde, bu olay kahveden bağımsız değildi. Vargas vasiyetnamesinde şöyle demiştir: "Kahve üretimindeki krizin sonucunda başlıca ürünümüz değer kazandı. Fiyatını korumak isterken aldığımız karşılık ekonomimiz üzerinde ağır bir baskı yarattı. Sonunda direncimiz kırıldı." Vargas, Brezilya halkının fidyesini kanıyla ödemek istemişti.
1964 yılı ürünü Kuzey Amerika piyasasında 1955 fiyatlarıyla satılabilseydi, Brezilya fazladan 200 milyon dolar kazanacaktı. Kahve fiyatlarındaki bir centavoluk düşüş, kahve üreticisi ülkeler toplamı için 65 milyon dolarlık bir kayıp demektir. Fiyatlar 1964'ten 1968'e dek düştü ve ABD'nin Brezilya'dan kopardığı meblağlar giderek arttı. Ama kimin yararına? Kahveyi içen vatandaşın mı? Temmuz 1968'de, Brezilya kahvesinin fiyatı ABD'de Ocak 1964'e göre yüzde 30 düşmüştü. Oysa Kuzey Amerikalı tüketici kahveye yüzde 13 fazla fiyat ödüyordu. Yani aracılar her iki taraftan da kazanmaktaydı. Aynı tarihte Brezilyalı üreticiler her çuval kahve için 1964'ün yarısı kadar fiyat alıyorlardı. Kimdir bu aracılar? Brezilya'dan çıkan kahvenin üçte birinden fazlası, altı Kuzey Amerikan firmasına aittir. ABD'ye giren kahvenin de üçte birinden fazlasının ticareti altı firmanın elindedir. Bu firmalar, devrenin iki ucundaki işlemleri de denetlemektedir. Tıpkı United Fruit (bu satırların yazıldığı sırada United Brands) firmasının Orta Amerika, Kolombiya ve Ekvador'da üretilen muzun ihracatını ve ayrıca ABD'de muz ithalat ve dağıtımının tekelini elinde bulundurduğu gibi, kahve ticaretini yürütenler de Kuzey Amerikan firmalarıdır. Brezilya yalnızca üretici ve kurban olarak girer devreye, öte yandan üretim fazlası olduğu durumlarda stokları tutan da Brezilya'dır.
Piyasa fiyatlarını düzenleyen bir Uluslararası Kahve Sözleşmesi yok muydu? Dünya Kahve Enformasyon Merkezi, 1970'te Washington'da geniş kapsamlı bir bildiri yayımladı. Bildirinin amacı, sözleşmenin uygulanmasıyla ilgili bir yasanın çıkmasını sağlamaktı. Raporda, dünyada satılan kahvenin yarısından fazlasını tüketen ABD'nin bu sözleşmeden en çok yararlanan ülke olduğu belirtiliyordu. Kahve ithalatı karlı bir işti. Kuzey Amerika piyasasındaki kahve fiyat artışı (bundan yararlananlar da daha önceden gördüğümüz gibi aracılardı zaten) aslında gülünç denecek kadar azdı; hem diğer mallardaki fiyat artışlarından, hem de ücretlerdeki artıştan daha düşüktü. 1960'la 1969 arasında ABD'nin ihracatı altıda bir oranında artarken, kahvenin ithalat tutarı düşmüştü. Üstelik unutmamak gerekir ki, Latin Amerika ülkeleri kahve satışından elde ettikleri dövizi, fiyatları artan Kuzey Amerika ürünlerini almak için kullanıyorlardı.
Kahve üreticisinden çok, tüketicine kazanç getirmektedir. ABD ve Avrupa'da gelir ve iş olanağı yaratır, büyük sermaye hareketlerine neden olurken, Latin Amerika'da üreticisini yoksulluk içinde yaşatmakta, kendisine bağımlı ülkelerin ekonomik dengesizliğini arttırmaktadır. ABD'de kahve, 600 binden fazla iş olanağı yaratıyor. Latin Amerikan kahvesini dağıtan ve satan Kuzey Amerikalıların ücretleri, kahveyi üreten Brezilyalı, Kolombiyalı, Guatemalalı, El Salvadorlu ve Haitili işçilerin ücretlerinden kat kat yüksek. CEPAL'ın raporlarına göre, inanması güç ama Avrupalı ülkelerin kahveden elde ettiği gelir, üretici ülkelerin elde ettiği gelirden fazla. Aslında 1960 ve 1961'de, Avrupa Topluluğu üyesi ülkelerin Latin Amerika kahvelerine koydukları vergi 700 milyon dolara yaklaşırken, üretici ülkelerin f.o.b. ihracat değeri üzerinden kazançları ancak 600 milyon dolardı. (...) 1962'de Time Dergisinde yayımlanan bir rapora göre, kahvenin dalından Kuzey Amerikalı tüketicinin fincanına kadar geçirdiği değişimde, maloluş fiyatından işçilerin aldığı pay yalnızda yüzde 5. (...)
Sürekli olarak serbest dolaşım propagandasını yapan zengin ülkeler, yoksul ülkelere karşı korumacılığın en koyusunu uygularlar. Gelişmiş ülkeler, az gelişmişlerin ürettikleri de dahil, dokundukları her şeyi kendileri için altına, başkaları için tenekeye dönüştürürler. Uluslararası kahve piyasasındaki adaletsizlik o kadar fazladır ki, Brezilya yakın zamanda tersine korumacı bir politika uygulamayı kabul etmek zorunda kalmıştır. Brezilya şimdi, Kuzey Amerikalı hazır kahve üreticilerinin çıkarları korunsun diye, ihraç ettiği hazır kahveyi ağır biçimde vergilendirmektedir. Brezilya'nın ürettiği hazır kahve, daha ucuz ve daha kaliteli olduğu halde, görüyoruz ki, serbest değişim sisteminde bazıları diğerlerinden daha serbesttir.
Bu örgütlü saçmalıklar aleminde, doğal felaketler üretici ülkeler için birer Tanrı lütfu olur. Doğanın saldırıları fiyatları arttırır ve birikmiş rezervlerin piyasaya sürümünü sağlar. 1969'da Brezilya'da hasadı berbat eden don, sayısız küçük üreticiyi mahvetti, ama fiyatları arttırdı ve devletin fiyatları korumak için ambarlarda stokladığı 60 milyon çuval kahvenin satılmasını sağladı. Dış borçların üçte ikisi değerindeki bu kahve stoku gün geçtikçe bozulmakta ve değerini kaybetmekteydi, bir süre sonra ateşe bile atılabilirdi. Hiç yapılmamış bir şey değildi bu. 1929 buhranından sonra fiyatlar düşmüş, tüketim azalmıştı. Brezilya da 78 milyon çuval kahveyi yaktı. Böylece 200 bin kişinin, beş mevsimlik çabaları boşa gitti. Tipik bir sömürge ekonomisi buhranıydı bu; buhran dış kaynaklıydı. Plantasyon sahipleri ile ihracatçıların kazançlarının 1930'lardaki ani düşüşü, hem kahvenin hem de paranın yakılmasına yol açtı. Bu ihracat sektörünün "kayıplarını kamulaştırmak" için Latin Amerika'da çok kullanılan bir yöntemdir; döviz kayıpları, develüasyonlar yoluyla ülkenin parasıyla telafi edilir.
Ancak fiyat artışları da daha arzulanır sonuçlar yaratmaz. Üretim arttırılır, karlı ürünün ekimi için yeni alanlar açılır. Fakat bir bumerang gibi işler sistem; bu kez de bolluktan ötürü fiyatlar düşer ve yıkım başlar. Dört yıl önce onca coşkuyla ekilmiş olan kahve, 19658'de toplanırken Kolombiya bu duruma düşmüştü. Buna benzer döngüler sık sık tekrarlanmıştır Kolombiya tarihinde. Kolombiya, kahveye ve kahvenin dışarıda belirlene fiyatına öyle bağımlıdır ki, Antioquia'da evliliklerin grafiği her zaman kahve fiyatları grafiğini izler. Bağımlılık yapısının bir özelliğidir bu. Antioquia tepelerinde ilan-ı aşk için uygun zaman, New York borsasında belirlenir.
* Bu metin, Eduarda Galeano'nun Latin Amerika'nın Kesik Damarları adlı kitabının kahve ile ilgili bölümlerinden aynen alınmıştır.